A-C

Resmine ve biyografisine ulaşmak istediğiniz ismin üzerine lütfen tıklayınız. Lütfen sayfanın yüklenmesini bekleyiniz.

ABDÜLHALİM AĞA

(1720 - 1802) Sûzidil makamını ilk defa bulan ve kullanan Abdülhalim Ağa, klasik musikimizin büyük bestekârlarındandır. Sûznâk makamını da bulduğu tahmin edilen bestekârımız, Mehmed Ağa ile birlikte Sultânî Irak faslını bestelemiştir. Günümüze gelebilen eserleri on yedi kadardır.

ABDÜLKADİR MERÂGÎ

(17 Aralık 1353 – Mart 1435) Güney Âzerbaycan’ın Merâga şehrinde doğdu. İlk hocası, kendisi gibi bir musiki bilgini olan babasıydı. Kendi çocukları da musiki bilginidir. Celâyirliler’in sarayında yetişti. Doğu Türkleri hâkanı Sultan Şahruh’un ve Osmanlı hükümdârı Sultan İkinci Murad’ın himayesinde yaşadı. Eserlerini, Herat ve Bursa’da yaşadığı yıllarda verdi. Farsça veya Türkçe yazdığı musiki nazariyatı kitapları, bugün İstanbul Üniversitesi, Oxford University, Nuruosmaniye ve Leiden kütüphanelerinde saklanmakta olup dünya klasikleri arasındadır. Zamanımıza ulaşabilen eserleri otuz civarındadır.

AHMED AĞA

(1790 - 1835) Dede Efendi’nin öğrencisi olan ve Sermüezzin veyâ Çilingirzâde diye anılan bestekâr, zamanının kuvvetli bir hânendesi idi. Saray’da önce Çavuş, sonra da Şâkir Ağa’nın yerine Sermüezzin olmuştur. Bestekârın günümüze dört eseri ulaşmıştır.

AHMED RÂSİM

(1864 – 22 Eylül 1932) Gazeteci, yazar ve bestekâr. Fâtih Sarıgüzel’de doğdu. Kıbrıslı Menteşoğlu Bahâeddin Efendi’nin oğludur. Mahalle mektebinden sonra girdiği Dârüşşafâka’da Zekâi Dede’den musiki öğrendi. Birincilikle mezun olduğu bu okuldan sonra çeşitli memuriyet görevlerinde bulundu. Ahmat Mithat Efendi’nin teşvikiyle girdiği gazetecilik ve yazarlık mesleğinde, giderek Türk basın tarihinin en seçkin gazeteci ve yazarlarından biri oldu. Bir ara, Atatürk’ün isteğiyle milletvekilliğinde de bulunan Ahmet Râsim’den Türk musikisi repertuvarında 50 civârında eser bulunmaktadır. Osman Nihat Akın, bestekârımızın torunudur.

ALEKO BACANOS

(1888 – 27 Aralık 1950) Silivri’de doğdu. Müzisyen bir aile çevresinde yetişti. Lavtacı Lambo’nun oğlu, Yorgo Bacanos’un ağabeyidir. Kardeşi Yorgo gibi, çok genç yaşında usta bir musikici olarak şöhret kazandı. İstanbul’un önde gelen kemençecilerindendi. Atatürk’ün huzurunda çalan müzisyenlerdendi. Kemençeciliğinin yanı sıra az sayıda, fakat usta işi şarkılarıyla da ün kazandı.

ALİ NUTKÎ DEDE

(27 Temmuz 1762 - 4 Eylül 1804) İstanbul’da Yenikapı Mevlevihâne’si yakınlarındaki bir evde doğdu. Başta babası Yenikapı Mevlevihânesi Şeyhi Ebûbekir Dede’den, amcasının oğlu Şeyh Ahmet Dede’den ve devrin büyük âlimlerinden ders görerek Arapça ve Farsça öğrendi. Babasının ölümü üzerine henüz on üç yaşında iken Yenikapı Mevlevihânesi’ne şeyh oldu. Dede Efendi ile Şeyh Galib’in yetişmesinde büyük tesiri olan bestekâr, “Nutkî” mahlâsıyla şiirler de yazmıştır. İyi bir hattat olduğu bilinen Ali Nutki Dede’nin istinsah ettiği bir “Dîvân-ı Neşâtî” Süleymâniye Kütüphânesi’ndedir. Bazı kaynaklarda öğrencisi Dede Efendi ile ortak bestelediği kayıtlı olan Şevk u Tarâb makamındaki Mevlevi Âyini’ni Dede’ye ithâf etmiştir.

ALİ RİFAT ÇAĞATAY

(1867 - 3 Mart 1935) İstanbul’da doğdu. Şark Musiki Cemiyeti ile Türk Musikisi Ocağı’nı kurdu ve her iki kurumda çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Batı müzik tekniğini Türk Musikisi’ne uygulama çalışmaları yaptı. İsmail Hakkı Bey’in vefatından sonra Konservatuvar Tasnif ve Tedkik Heyeti’ne üye oldu. Rauf Yektâ, Ahmed Irsoy ve Subhi Ezgi ile beraber klasik eserlerin notalarını yayınladı. 1924’te ilk kabul edilen Acemaşiran İstiklâl Marşı’nın bestecisiydi. Udî İbrahim Bey, Udî Sami Bey, Mesud Cemil, Subhi Ziya Özbekkan, Şerif Muhiddin Targan ve Selâhaddin Pınar gibi müzisyenlerin hocalığını yapmış ve musiki üzerine hayli makale yazmıştı. Elimizdeki eserleri 60 kadardır.

ÂMÂ KADRİ EFENDİ

( ? - 1650 ) İstanbul’da doğup yine aynı şehirde ölmüştür. Çok güzel bir sese sahip olan bestekârın neden kör olduğu bilinmemektedir. İki yüz civârında eser besteleyen bestekârın günümüze ne yazık ki beş eseri gelebilmiştir.

ÂRİF MEHMED AĞA

( 1790-1843) Enderûn’da yetişmiş, üstün bir tanbûrî olarak yetiştiği kurumda pek çok öğrenciye ders vermiştir. Dede Efendi’nin kızı ile olan evliliğinden meşhur bestekâr Rif’at Bey doğmuştur. Dil-küşâ ve Şevk âver makamlarını terkîb eden bestekârın zamanımıza üç saz eseri gelebilmiştir.

ARTAKİ CANDAN

(1885 - 30 Ocak 1948) O dönemlerde bize bağlı bir vilâyet olan, şimdi Yunanistan’ın sınırları içindeki Selânik’te doğdu. Selânik İdâdîsi’ni (lise) bitirdikten sonra İstanbul Tıp Fakültesi’nde iki yıl okudu. Kanun sazını çok iyi derecede çalan sanatçı, Selânik’te meşhur bestekâr Udî Ahmet Bey’den hayli eser meşk etti. Kemâni Tatyos’un fasıllarına katıldıktan sonra müzik çevrelerinde şöhret yaptı. Ünlü Sahibinin Sesi firmasında Türk Musikisi şefi olarak çalıştı ve binlerce eserin plaklara kaydedilmesini sağladı. Konservatuvar İcrâ Heyeti’nde de görev yapan bestekârın elimizde taşplaklardaki taksimlerinden başka üçü saz eseri diğerleri şarkı formunda olmak üzere elli civarında eseri vardır

ASDİK AĞA

(1840-1913) İstanbul’un Ortaköy semtinde doğan Ermeni bestekâr, dayısı Mofses Papazyan’dan ve daha sonra da Aristakes Ohanesyan’dan mûsiki öğrendi. Asıl adı Asadur Hamamcıyan’dır. Din dışı Türk mûsikisinde birkaç bin eseri ezbere almış iyi bir hânende olarak tanındı. Abdülhalim Paşa koleksiyonunun büyük bir kısmını notaya alan Asdik Ağa, Bogos Hamamcıyanın da babasıdır. Günümüze kırk bir eseri gelebilmiştir.

BASMACI ABDİ EFENDİ

(1787-18 Mart 1851) İstanbul’un Davutpaşa semtinde doğdu. Sekiz yaşında babasını kaybetti. Kapalıçarşı’da yemeni basmacılarının birinin dükkanında on yıl kadar çırak olarak çalıştı. Çok güzel olan sesini dinleyen III. Selim tarafından Enderun’a alındı. Yirmi yaşında padişah müezzinleri arasına girdi. Sultan Mahmud döneminde Muzıka-yı Hüm’âyun’a hoca oldu. Maçka’daki Şeyh Mezarlığı’nda medfun olan bestekârın günümüze üçü beste on ikisi şarkı formunda olmak üzere on beş eseri gelebilmiştir.

BENLİ HASAN AĞA

(1607-1662) Edirne’de doğdu. Babası helvacı esnafındandı. Güzel sesli bir hânende olduğu için dikkat çekti ve on sekiz yaşında, Osmanlı sarayının eğitim merkezi olan Enderûn’a alınıp tanburî ve musikişinas olarak yetiştirildi. Enderûn’daki yıllarında, henüz çocuk yaşta olan padişah Dördüncü Murad’a tanbura çalıp Rumeli türküleri söylerdi. Eğitimini tamamladıktan sonra devrin geleneğine uyularak çeşitli kademelerde devlet görevlerine getirildi ve padişahın en yakınındaki görevlerden musahipliğe kadar yükseldi. Dördüncü Murad’ın vefatından sonra emekli oldu. Zamanımıza kalan on beş kadar eserinin tamamı peşrev ve saz semâîsi formundadır.

BİMEN ŞEN

(1873 – 26 Ağustos 1943) Bursa’da doğdu. Aile soyadı Derkasparyan’dır. Çocukluğunda Bursa Ermeni Kilisesi’nde ilâhi okurken kendisini dinleyen Hacı Ârif Bey tarafından keşfedildi. On dört yaşındayken geldiği İstanbul’da Hacı Ârif Bey, Tanburî Cemil Bey, Aziz Dede, Şevki Bey, Rahmi Bey gibi üstadlardan yararlandı. Çok tanınan ve aranan bir hânende olarak ün kazandı. Atatürk’ün daveti üzerine Ankara’da ve Dolmabahçe Sarayı’nda da okumuş ve “Yüzüm şen” sözleri ile başlayan şarkısının çok meşhur olmasından sonra Atatürk tarafından kendisine “Şen” soyadı verilmiştir. Fasıl literatürünün en büyük bestekârı olan Bimen Şen’in günümüze iki yüz elli eseri ulaşmıştır.

CÂHİT GÖZKÂN

(1911-07.05.1999) İstanbul Fatih’de doğdu. Babası Darülfünun kimyagerlerinden Halit Bey, annesi Halide hanımdır. İlk ve orta tahsilinden sonra bir yıl devlet memuriyeti yaptı ve sonra ticarete atıldı. Babasının güzel sanatlara olan düşkünlüğünden dolayı, hat, resim ve müzikle uğraşması Cahit Bey’in de aynı sevgi ve bilgiyi almasına sebep oldu. Babasının yakın arkadaşı Tanbûri Cemil Bey’in eliyle seçtiği bir ud ile Nevres Bey’den ilk dersi aldı. 1923 yılında Ahmet Mükerrem Akıncı ile tanıştı ve kendisinden çok sayıda eser meşketti. Uddan başka, rebab, kemençe ve keman da çalan Cahit Gözkan’ın Cerrahpaşa’dan sonra Çiftehavuzlar’daki evinde devrin musikişinaslarını toplayıp yaptığı fasıllar çok ünlüdür. Kendine has okuyuş üslûbu derviş-meşreb kişiliği, nezâketi ve çelebiliği ile herkesin takdiri, saygı ve sevgisini kazanan Cahit Gözkan’ın, Sabahat, Melahat, Hâlit ve Bülend isimli dört evladı vardır. İstanbul Radyosu’nda zaman zaman saz eserleri yayınlarına katılmış olan Cahit Gözkan’ın 1952 yılından itibaren kaydettiği çok sayıda taksimden birkaç örneği elimizdeki CD’de bulacaksınız. Dikkatli dinlendiğinde zaman zaman Yorgo Bacanos, Nevres Bey ve Şerif Muhiddin Targan’ı hatırlatan bu taksimler onun bu üç üstadı kendi potasında nasıl birleştirdiğinin çok açık bir delilidir

CEVDET ÇAĞLA

(8 Mayıs1900 - 22 Şubat 1988 ) İstanbul’un Acıbadem semtinde doğdu. Çocukluğunda batı tarzında keman dersleri aldı. Bebek Fransız Okulu’nda okudu ve okul orkestrasında çaldı. Musullu Hafız Osman Efendi’den Türk Musikisi öğrendi. Devrin eğitim bakanlığı tarafından Batı müziği eğitimi için Berlin’e gönderildi. Dârüttâlim-i Musiki Heyeti’nde on beş yıl keman çaldı. Ankara ve İstanbul radyolarında yönetici ve sanatçı olarak çalıştı. Bağdat Konservatuvarı ve İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nda keman hocalığı yapan bestekârın eldeki eserleri 100’den fazladır.

CİVAN AĞA

( ? - 1910 ) Asıl adı Zivanis Kiryazis olan bestekârımız İstanbul’da doğdu. Gözleri az gördüğü için Âmâ Civan ve Kör Civan isimleriyle de anıldı. Adına, bazı kaynaklarda Zirvan olarak da rastlanır. Köçekçe takımlarındaki kudreti icrasıyla tanınan Lavtacı Civan Ağa, hânendeliğinin, yani ses sanatkârlığının yanısıra parlak üslûbuyla da tanınan bir bestekârdır. Lavtacı Andon’un küçük kardeşi, Lavtacı Hristo’nun ise ağabeyi olan sanatçı hem kardeşlerine, hem de Kemenceci Vasilaki ve Kemanî Tatyos Efendi gibi müzisyenlere ders vermiş ve çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Elimizde yirmi civarında eseri vardır.

CİNUÇEN TANRIKORUR

CİNUÇEN TANRIKORUR (20. 02. 1938 – 28. 06. 2000) İstanbul Fatih’te doğdu. Adâlet ve Zaferşan Tanrıkorur’un oğludur. Adı Kazan Tükçesi’nde her zaman yenen anlamındaki. “Yenucu – Yenici” kökünden gelmektedir. Çarşamba ilkokulunu, İtalyan Lisesi’ni ve Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü’nü bitirdi. İtalyanca’dan başka Latince, Fransızca ve İngilizce öğrendi. Beş yaşlarında müziğe başladı ve Klasik Türk Müziği eğitimi aldı. Tanbûrî Cemil Bey, Münir Nurettin Selçuk, Şerif Muhiddin Targan, Yorgo Bacanos, Sâdeddin Kaynak, dinleyerek istifade ettiği sanatçılardır. On sekiz yaşlarında kendi kendine öğrendiği udu kısa zamanda ilerleten ve geliştiren sanatçı, yirmi iki yaşında İstanbul Radyosu’na girdi. Bu kurumda birçok görevler yaptı.Yaptığı üç yüz civarındaki bestenin çoğuyla ödül aldı. Şedd-i Saba ismiyle terkib ettiği makamdan tam bir “Klasik Fasıl” besteleyen Tanrıkorur Türk Halk Müziği’nin “Aşık” ları gibi Klâsik Türk Müziği’nin “Ozan Hanende ve Sâzende” si olmuştur. Yurt içinde ve dışında çok sayıda resital ve konferanslar yayınlayan bir solo Long Play’i ve tamamen kendi bestelerinden oluşan bir kaseti bulunan Tanrıkorur, uzun yıllar tedavi gördüğü kanser hastalığına yenik düştü ve Marmara Üniversitesi Hastanesi’nde vefât etti..

ÇORLULU ÂŞIK

( ? - 1850) Hayatı hakkında maâlesef bilgi sâhibi olamadığımız bestekârın asıl imi de bilinmemektedir. Bestekârlığının yanı sıra saz şâiri de olduğu anlaşılan Çorlulu âşık’ın günümüze sekiz adet şarkısı ulaşmıştır.

ÇÖMLEKÇİZÂDE RECEP ÇELEBİ

( ? –1701) İstanbul’da doğdu. Babası ve kendisi çömlekçi esnafındandı. Musikiyi devrin önde gelen üstadlarından öğrendi. Mükemmel bir sese ve musiki kabiliyetine sahipti. Bestekâr ve hânende olarak büyük ün yaptı. Osmanlı Sarayı’nda câriyelere musiki öğretti. Hac için deniz yoluyla Mısır’a giderken öldüğü için salâsı gemide verildi ve cenazesi Akdeniz’in sularına bırakıldı. Konserimizde icra edilen eserinin son mısraı, bu açıdan son derece ilgi çekicidir. Binden fazla eserinden gününüze sadece sekiz eseri kalmıştır.