GÜFTE B



RAHMİ BEY / BAYÂTÎARABÂN / AKSAK / ŞARKI

Bana n’oldu değişti şimdi hâlim

Demâdem artıyor dilde melâlim

Revândır gözlerimden eşk-i âlim

Perişânım harâbım bî-mecâlim

Güfte: Rahmi Bey

Bana ne oldu, değişti şimdi hâlim? Gönlümdeki üzüntü anbean artıyor. Gözlerimden kanlı gözyaşlarım akmaktadır. Perişanım, harabım, dermansızım.

NİKOĞOS AĞA / ACEMKÜRDÎ / SEMÂÎ / ŞARKI

Bâri felek ben yüzüne söyleyim

Bu güftârı niceye dek söyleyim

Aman felek sohbetini neyleyim

Gayrı felek nasıl dilek etmeyim

Aman felek denen elde gitmeyim

Ey felek, bari söyleyeceklerimi yüzüne konuşayım. Bu sözü ne zamana kadar söyleyeyim? Ben senin sohbetini ne yapayım? Gayrı nasıl dilemeyeyim ki ‘felek’ denen şehirden gitmeyeyim?

RÂKIM ELKUTLU / UŞŞAK / AKSAK / ŞARKI

Bahçem yine sâyende serâb olmuş efendim

Çoktan gönül aşkınla harâb olmuş efendim

Cevr ü sitemin gayrı kitâb olmuş efendim

Çoktan gönül aşkınla harâb olmuş efendim

 Efendim, bahçem, sayende yine serap olmuş.

Gönül, çoktan aşkınla harap olmuş.

Çektirdiğin eziyet ve sitemlerin kitap olmuş. 

Efendim, gönül, çoktan aşkınla harap olmuş.

 
HACI ÂRİF BEY / NİHÂVEND / AKSAK / ŞARKI

Bakmıyor çeşm-i siyâh feryâde

Yetiş ey gamze yetiş imdâde

Gelmiyor hançer-i ebrû dâde

Yetiş ey gamze yetiş imdâde

 O kara gözlü sevgili feryadıma bakmıyor.

Ey sevgilinin bakışı imdadıma yetiş.

O hançer kaşlar yardıma gelmiyor.

Ey sevgilinin bakışı imdadıma yetiş.  
 
 
NİKOĞOS AĞA / HİCAZKÂR / AĞIR AKSAK / ŞARKI

Bana hem-dem eyleyen ey gam seni

Bir gönül bir baht bir çerh-i denî

Bıktıran cândan bu üç şeydir beni

Bir gönül bir baht bir çerh-i denî

 Ey üzüntü, beni seninle arkadaş eden ve canımdan bıktıran üç şey; bir gönlüm, bir talihim, bir de aşağılık zamanedir.

LEM’İ ATLI / BAYÂTÎARABÂN / DÜYEK / ŞARKI

Bekasız hüsnün güvenme ânına

Benzer bu çağın gül zamânına

Ermeden bahârın dem-i hazânına

Bırak da nâzını bülbüle açıl

Fânî bu dünya gel açıl saçıl

Güzellik sonsuz değildir; ona güvenme. Bu çağın gül zamanına benzer. Baharın, sonbahara ermeden nazını bırak da seni sevene kollarını aç. Bu dünya ölümlüdür; gel, bu aşka karşılık ver.

RÂKIM ELKUTLU / HÜZZAM / AĞIRAKSAK / ŞARKI

Bekledim yıllarca lâkin gelmedin ey nazlı yâr

Sende Leylâ bende Mecnûn olmak ihtimâli var

Geçmesin eyyamı hârın gelmesin artık bahâr

Sende Leylâ bende Mecnûn olmak ihtimâli var

Güfte: Hüseyin Mayadağ

Ey nazlı sevgili, yıllarca bekledim, fakat gelmedin. Anlaşılıyor ki senin Leylâ, benim Mecnun olma ihtimalimiz var. Dikenin mevsimi geçmesin, bahar artık gelmesin; nasılsa senin Leylâ, benim Mecnun olma ihtimalimiz var.

MISIRLI İBRAHİM EFENDİ / HÜSEYNÎ / AĞIRAKSAK / ŞARKI

Ben ezelden dîdenin meclûbuyum bilmez misin

Hasretinle yaş döken çeşmânımı silmez misin

Gülmüyor şâd olmuyor sensiz hayâtım n’eyleyim

Söyle ey mâbûd-ı aşkım vasl-ı yâd etmez misin

Güfte: Kıymet Hanım

Ben ezelden beri gözlerine tutkunum bilmez misin? Hasretinle yaş döken gözlerimi silmez misin? Hayatım, sensiz gülmüyor, sevinemiyor, ne yapayım? Söyle ey aşk tanrıçam, sana tapan âşığına kavuşmayacak mısın?

SUYOLCUZÂDE SALİH EF./BAYÂTÎARABÂN/CURCUNA / ŞARKI

Beni bîgâne mi sandın a cânım

Niye benden tez usandın a cânım

Acep ağyâre mi kandın a canım

Niye benden tez usandın a canım

Beni ilgisiz, yabancı mı sandın a canım? Niye benden çabucak usandın a canım? Acaba başkalarına mı kandın a canım? Niye benden çabucak usandın a canım?

EBÛBEKİR AĞA / MÂHUR / YÜRÜKSEMAÎ / YÜRÜKSEMAÎ

Beni çün kendine ol serv-i revân bende bile

Sâye-veş azmederim kande ise ben de bile

Ne safâdır hele bir kere gönül zihnine ur

Seni ey şûh-i cihân âşık-ı şermende bile

O eşsiz sevgili beni kendine öyle bağlı bilsin ki, ona her nerede olursa olsun gölge gibi bağlı kalacağım. Ey gönlüm, hele bir düşün, o dünya güzeli sevgilinin seni utangaç bir âşık olarak bilmesi ne büyük bir gönül şenliğidir.

SÂDULLAH AĞA / SÛZİDİL / AKSAK SEMÂÎ / AĞIR SEMÂÎ

Beni ey gonca-fem bülbül-sıfat nâlân eden sensin

Hemîşe hem-dem-i sad nâle vü efgan eden sensin

N’ola senden edersem hûn-ı nâ-hak-geştemi dâvâ

Dem-â-dem bağrımı hasretle zîrâ kan eden sensin

Ey gonca dudaklı, beni böyle bülbüller gibi ağlatan sensin. Daima yüzlerce feryat-figanla sarıp sarmalayan sensin. Senden, haksız yere akıttığın kanımı dâvâ etsem yeri değil midir? Çünkü hasretinle bağrımı günden güne kana bulayan sensin.

AHMED RÂSİM / SEGÂH / AKSAK / ŞARKI

Benim sen nemsin ey dilber / Deli gönlüm seni ister

Zannederler etmiş ezber / Seni söyler seni ister

Bir çiçeksin gül-dehensin / El sürülmez penbe tensin

Varsa sensin yoksa sensin / Seni söyler seni ister

Güfte: Hacı Fâik Bey

Ey sevgili, sen benim neyimsin? Deli gönlüm seni istiyor. Adını ezberlemişim sanıyorlar; çünkü hep seni anıyor ve seni istiyorum.

Bir çiçeksin, gül dudaklısın. Pembe tenine el sürmeye kıyılmaz. Benim için varsa-yoksa hep sensin. Hep seni anıyor ve seni istiyorum.

TANBURÎ İSAK / GÜL’İZAR / ZENCÎR  / BESTE

Beste-i zencîr-i zülfündür gönül ey dil-rübâ

Kıl terahhum âşık-ı meftûnuna ey meh-lika

Dil harâb olmaktadır arzû-yi vaslınla senin

Nâ-ümmîd etme kerem kıl bendene ey pür-cefâ

Gönül, saçlarının kıvrımlarına bağlıdır, ey gönül avcısı! Sihirlenmiş âşıkına merhamet et, ey ay yüzlü sevgili. Gönül, sana kavuşmak arzusuyla harap olmaktadır. Beni ümitsizliğe düşürme, kölene biraz da lûtufkâr ol, ey cefâ dolu güzel.

III. SELİM / ZÂVİL / AĞIR ÇENBER / BESTE

Bezm-i âlemde meserret bana cânân iledir

İnbisât-ı ezelî vâsıta-i cân iledir

Kâfirin gamzesi çok kimseleri etti esîr

Yürüyüş mülk-i derûne saff-ı hicrân iledir

Dünya zevklerinden mutlu olabilmemin tek şartı sevgiliyle beraber olabilmektir. Ezelî ferahlık ancak sevgilinin vasıtasıyla mümkündür. O kâfirin bakışları çok kimseleri esir etti. Gönül ülkesine yürüyüş, ancak ayrılık acısını tadanların oluşturduğu saf ile mümkündür.

SEYYİD NUH / ŞEHNAZ / AĞIRÇENBER / BESTE

Bezm-i meyde sâkîyâ devreylesin mül gül gibi

Bülbül etsin sad-hezârân nağmesin gül gül gibi

Bertaraf kıl ruhlerinden turra-i müşgînini

Gülsitanda olmaya rağbette sünbül gül gibi

Ey şarap dağıtan güzel! İçki meclisimizde kadehlerimiz gül gibi dolansın. Bülbül, yüz binlerce nağmeyi söyledikçe sen gül gibi gül. Gül yanaklarının üzerinden sümbüle benzeyen mis kokulu saçlarını bir kenara çek; çünkü gül bahçesinde sümbülden çok güle rağbet vardır.

S. AHMET BEY / ACEMKÜRDÎ / A. AKSAK / ŞARKI

Bezm-i vaslında civânım bilesin yok kederim

Hâlet-i nez’a da gelsem seni billâh severim

Nûr-ı lûtfun benim âmâlime sardı seherim

Hâlet-i nez’a da gelsem seni billâh severim 

Sevgilim, bilesin ki kavuştuğumuz toplantıda kederim kalmaz. Son nefesime gelsem de andolsun ki seni severim. Lûtfunun nuru, sabahı emellerime sardı. Son nefesime gelsem de andolsun ki seni severim.

TANBURÎ İSAK / GÜL’İZAR / YÜRÜK SEMÂÎ / YÜRÜK SEMÂÎ

Bileydi derd-i derûnum o fitne-cû dilber

O bî-vefâ-yı sitem-ger o müşk-bû dilber

Sirişk-i çeşmimi görse felek olur giryân

Figan ki bilmedi hâlim o lâle-rû dilber                                                        

                              

O fitneci dilber, eğer kalbimdeki derdi bilseydi… O vefasız, sitemci, mis kokulu dilber… Gözyaşlarımı görse felek dahi ağlardı. Feryat ki halimi bilmedi o lâle yüzlü dilber.

TANBURÎ ALİ EFENDİ / SÛZİDİL / DEVRiKEBÎR / BESTE

Bilmedik yâri ki bizden bu kadar gafîl imiş

Can hayâl eylediğim bûse bî-kabîl imiş

Çektiğim cevr ü cefâlar yolunda bî-hûde

Ettiğim cûşîş-i sevdâ ana bî-hâsıl imiş

Güfte: Nevres-i Cedîd

Sevgilinin bizden bu kadar habersiz olduğunu bilemedik. Gönülden hayal ettiğimiz öpüş, meğerse imkânsızmış. Sevgilinin yolunda çektiğim eziyetler, sevdamın coşkusu, boşuna imiş.

LEON HANCIYAN / KARCIĞAR / TÜRK AKSAĞI / ŞARKI

Bilmem ki safâ neş’e bu ömrün neresinde

Şâd olsa gönül bâri biraz son nefesinde

Hâlâ elem-i yâre tahammül hevesinde

Şâd olsa gönül bâri biraz son nefesinde

Güfte: Ahmed Râsim

Bilmem ki safa ve neşe bu ömrün neresinde? Gönül, bari son nefesinde biraz sevinse. Hâlâ sevgilinin verdiği üzüntüye dayanabilmeye çalışıyor; bari son nefesinde biraz sevinse.

TANBURÎ ALİ EFENDİ / NİHÂVEND / YÜRÜKSEMÂÎ / YÜRÜKSEMÂÎ

Bilmezdim özüm gamzene meftûn imişim ben

Âfet-zede, dil-hasta, ciğer-hûn imişim ben

Sevdâ-zedesin sen dediler zülfüne söyle

Çeksin beni zincire ki mecnûn imişim ben

Güfte: Nevres-i Cedîd

Ben meğer kendimi bilmezmişim, oysaki farkında olmadan bakışlarına bağlanmışım. Bir felâketin mağduru olmuşum, gönlüm hastalanmış, ciğerim kanla dolmuş. Bana, “Sen sevdadan yaralısın” dediler. Saçlarına, beni zincire vurmasını söyle; çünkü ben aklını yitirmiş bir âşık imişim.

ZEKÂİ DEDE / ACEMAŞÎRAN / MUHAMMES / BESTE

Bin cefâ görsem ey sanem senden

Bu ne sözdür ki usanam senden

Tâlîimdir seni vefâsız eden

Sanma ki ben anı sanam senden

Ey güzel sevgili, senden bin eziyet görsem, hâşâ, yine de usanmam. Vefasız oluşuna sanma ki seni sebep olarak görüyorum; bu, tamamen benim talihimdendir.

LEM’İ ATLI / NİHÂVEND / SENGİNSEMÂÎ / ŞARKI

Bin gül çıkarırdım sana kalbimdeki külden

Bir gün beni ansaydın eğer sen de gönülden

Bülbül gibi yanmazdı gönül sevdiği gülden

Bir gün beni ansaydın eğer sen de gönülden

Güfte: Yaşar Nabi Nayır

Eğer bir gün olsun beni gönülden ansaydın, kalbimdeki yıkıntıdan sana bin gül çıkarırdım. Bir gün olsun gönülden ansaydın, bu gönül, sevdiği gülden böyle bülbül gibi yanmazdı.

ZİYÂ PAŞA / NİŞÂBUREK / MÜSEMMEN / ŞARKI

Bin zebân söylersin ol çeşm-i sühân-perdâz ile

Dâsitânlar şerhedersin bir nigâh-ı nâz ile

Sen itâb-ı nâzı kasdetsen dahî ol çeşm-i şûh

Âşıkın memnûn eder bin şîve-i mümtâz ile

Güfte: Nedîm

Güzel sözler söyleyen o gözlerinle bin dil konuşursun. Bir nazlı bakışınla destanları açıklarsın. Sen, nazlı azarlamalara niyet etsen bile o baştan çıkaran gözlerin, bin türlü işveyle ve edayla âşığını memnun etmeyi bilir.

HACI FÂİK BEY / RAST / AKSAK / ŞARKI

Bir dâme düşürdü ki beni baht-ı siyâhım

Vallahî bu sevdâda benim yoktur günâhım

Etmezse inâyet bana ol çehresi mâhım

Mutlak onu da mahvedecek âteş-i âhım

 Kara talihim beni öyle bir tuzağa düşürdü ki, vallahi bu sevdada benim bir günahım yoktur. O ay yüzlü sevgili bana iyilik etmezse, ahımın ateşi mutlaka onu da mahvedecektir.  
NÂ’LÎZÂDE ALİ DEDE / ŞEHNÂZBÛSELİK / AĞIR REMEL / BESTE

Bir devlet için çerha temennâdan usandık

Bir vasl için ağyâre müdârâdan usandık

Hicrin çekerek zevk-i mülâkatı unuttuk

Mahmûr olarak lezzet-i sahbâdan usandık

Güfte: Bağdadlı Rûhî 

Bir mutluluk için feleğe selâm vermekten usandık. Bir kavuşma için dost olmayanlara dost gibi görünmekten usandık. Ayrılık acısından kavuşma zevkini unuttuk. Sarhoşluğumuzdan şarabın lezzetinden usandık 

ŞAKİR AĞA / FERAHNÂK / YÜRÜK SEMÂÎ / YÜRÜK SEMÂÎ

Bir dilbere dil düştü ki mahbûb-ı dilimdir

Reftârı güzel kameti ar’ar bedelimdir

Tîr-i nigeh-i gamzesi ger eylese te’sîr

Cânım da n’ola hayli zamandır emelimdir

 Gönül bir dilbere düştü ki gönlümün sevgilisidir. Yürüyüşü güzeldir, boyu dağ servisini andırır. Eğer bakışlarının oku canıma isabet etse bile gam yemem, çünkü o,  hayli zamandır emelimdir.

 

DEDE EFENDİ / FERAHFEZÂ /  A. S. SEMÂÎ / AĞIR SEMÂÎ

Bir dilber-i nâdîde bir kamet-i müstesnâ

Anka-yı dil ü cânı saydeyledi bî-pervâ

Gel kandesin ey meh-rû feryâdım işit Yâ Hû

Gözyaşım ile her sû oldu yine bir deryâ

Az bulunur bir sevgili, emsali görülmemiş bir boy, gönül ve can kuşunu pervasızca avladı. Ey ay yüzlü, gel, neredesin? Ey Allahıım, feryadımı işit. Gözyaşlarım ile yine her taraf bir denize döndü.

SUBHİ ZİYÂ ÖZBEKKAN / KÜRDÎLİHİCAZKÂR / CURCUNA / ŞARKI

Bir gamlı hazânın seherinde ısrâra ne hâcet yine bülbül

Bil kalbimizin bahçelerinde can verdi senin söylediğin gül

Savrulmada gül şimdi havada gün doğmada bir başka ziyâda

Bil kalbimizin bahçelerinde can verdi senin söylediğin gül

Güfte: Ahmed Hâşim 

Ey bülbül, gamlı bir sonbaharın sabahında yine ısrara ne gerek var? Bil ki, senin söylediğin gül, kalbimizin bahçelerinde can verdi. Şimdi gül havada savrulmakta; gün, başka bir ışıkta doğmakta. Bil ki, senin söylediğin gül, kalbimizin bahçelerinde can verdi.

SUBHİ EZGİ / KÜRDÎLİHİCAZKÂR / YÜRÜK SEMÂÎ / ŞARKI

Birlikte bir akşam yine mey-nûş edelim gel

Cûlar gibi dîvâne olup cûş edelim gel

Bir ân gam-ı ferdâyı ferâmûş edelim gel

Cûlar gibi dîvâne olup cûş edelim gel

Güfte: Halil Nihat Boztepe 
Bir akşam yine birlikte içelim, gel. Çağlayanlar gibi kendimizden geçip coşalım, gel. Bir an, yarının kederini unutalım, gel. Çağlayanlar gibi kendimizden geçip coşalım, gel.

BİMEN ŞEN / HÜSEYNÎ / SENGİNSEMÂÎ / ŞARKI

Bir gün gelecek ben gibi nâçâr kalacaksın

Kendin gibi bir zâlime dûçâr olacaksın

Geçmedi bir gün nâz ü niyâzım sana ey mâh

Bir gün gelecek sen de bana yalvaracaksın

Güfte: Ahmed Râsim

Bir gün sen de benim gibi çaresiz kalacaksın. Kendin gibi bir zâlime düşeceksin. Ey güzel sevgili, sana bir gün olsun nazım ve yalvarışlarım geçmedi. Bir gün gelecek sen de bana yalvaracaksın.

RÂKIM ELKUTLU / KARCIĞAR / CURCUNA / ŞARKI

Bir gün seviyor ertesi gün kıskanıyor kalbi derinden

Zâlim kadını ben bilirim çektiğim âlâmı elinden

Söz söyleyemem dert yanamam bahsedemem kalp eleminden

Zâlim kadını ben bilirim çektiğim âlamı elinden

Âlâm: Elemler.

SERVET YESÂRÎ BEY / HİSARBÛSELİK / CURCUNA / ŞARKI

Bir hâdise var cân ile cânân arasında

Kaldım yine bir âteş-i hicrân arasında

Bir tîr-i kazâ var yine müjgân arasında

Kasdetmek için câna bir imkân arasında

Sevgiliyle aramda bir hadise var; yine bir ayrılık ateşinin içinde kaldım. Sevgilinin kirpikleri arasında öyle oklar var ki, bir imkân bulduğu anda canıma kastedecek.

TANBURÎ İSAK / GÜL’İZAR / A. AKSAK SEMÂÎ / AĞIR SEMÂÎ

Bir hoş hırâm taze civân aldı gönlümüz

Dâm-ı hayâl-i zülfe düşüp kaldı gönlümüz

Her dem visâl-i va’d ile aldar o işve-bâz

Bahr-i ümmîd-i vasla gelip daldı gönlümüz

Bir hoş endamlı genç sevgili bizi kendine âşık etti. Saçlarını hayâl etmek bir tuzakmış, gönlümüz o tuzağa düşüp kaldı. Gönül çelmeleri, her vakit kavuşma vaadiyle kandırır. Gönlümüz, kavuşma ümidinin denizine gelip daldı.

SUBHİ EZGİ / KÜRDÎLİHİCAZKÂR / YÜRÜKSEMAÎ / ŞARKI

Birlikte bir akşam yine mey nûş edelim gel

Cûlar gibi dîvâne olup cûş edelim gel

Bir ân gam-ı ferdâyı ferâmûş edelim gel

Cûlar gibi dîvâne olup cûş edelim gel

Güfte: Halil Nihat Boztepe

Bir akşam yine birlikte içelim, gel. Çağlayanlar gibi kendimizden geçip coşalım, gel. Bir an, gelecek günlerin kederini unutalım, gel. Çağlayanlar gibi kendimizden geçip coşalım, gel.

RAHMİ BEY / HİSARBÛSELİK / TÜRKAKSAĞI / ŞARKI

Bir nevcivânsın şûh-i cihânsın

Rûh-i revânsın sînemde cânsın

Cânda nihânsın nûr-i ayânsın

Göster cemâlin sen mihr-i ânsın

Üftâdegânın gün doğdu sansın

Setretme hüsnün dil seyre kansın

Uşşâka dâim sen mihr-bânsın

Bu hüsn ü ânla tâze fidânsın

Reşk-i cenânsın ezhâre şânsın

Güfte: Rahmi Bey

Bir gencecik dünya güzelisin. Sevgilisin,  kalbimde cansın. Canımda gizlisin, apaçık bir nursun. Sen güzelliğin güneşisin; güzelliğini göster ki âşıkların gün doğdu sansın. Güzelliğini örtme, gönül seyre kansın. Sen, âşıklara daima güler yüzlü ve şefkatlisin. Bu emsalsiz güzelliğinle bir taze fidan gibisin. Kalplerin kıskandığısın, çiçeklere şan veren bir çiçeksin.

ZEKİ ÂRİF ATAERGİN / SABÂ / AKSAK / ŞARKI

Bir nigâh et kahr ile sen bakma Allah aşkına

Sarı giyme bir daha gül takma Allah aşkına

Kimseyi gönlüm misâli yakma Allah aşkına

Sarı giyme bir daha gül takma Allah aşkına

Güfte: Fâtine Talay

Allah aşkına, bana bir bak, ama kahırla olmasın. Allah aşkına bir daha sarı giyinme ve gül takma. Allah aşkına başka kimseyi gönlümü yaktığın gibi yakma. Allah aşkına bir daha sarı giyinme ve gül takma.

NİKOĞOS AĞA / SÛZİDİL / AĞIRAKSAK / ŞARKI

Bir nigâh ile beni ey dil-rübâ

Zülfüne ettin esîr ü mübtelâ

Yok imiş sende meğer bûy-i vefâ

Goncasın ammâ açılmazsın bana

Neyledim ey gül beden nittim sana

Güfte: Mehmed Kâmil Çelebi

Ey gönül hırsızı, beni bir bakışınla saçlarının esiri ve tutkunu haline getirdin. Meğer sende vefanın zerresi yokmuş. Ey gül beden, sana ne yaptım, ne ettim ki gonca olduğun halde bana açılmıyorsun?

TANBURÎ CEMİL BEY / EVC / AKSAK / ŞARKI

Bir nigâhın gönlümü etti esîr-i aşkın âh

Her zamân kan ağlarım derdinle ey çeşm-i siyâh

Yârelendi tîr-i müjgânınla kalb-i gam-penâh

Her zamân kan ağlarım derdinle ey çeşm-i siyâh

Bir bakışın, gönlümü aşk esirin haline getirdi. Ey kara gözlü, derdinle her zaman kan ağlıyorum. Gam sığınağı olan kalbim, kirpiklerinin oklarıyla yaralandı. Ey kara gözlü, derdinle her zaman kan ağlıyorum.

KAZASKER MUSTAFA İZZET EFENDİ / EVC / AĞIRAKSAK / ŞARKI

Bir sebeple gücenmişsin sen bana

Söyle sultânım ne ettim ben sana

İnfiâlin saklama ey bî-vefâ

Söyle sultânım ne ettim ben sana

Sultanım, sanırım bana bir sebepten dolayı darılmışsın; söyle, ben sana ne yaptım? Ey vefasız, gücenmişliğini, dargınlığını saklama. Sultanım, söyle ben sana ne yaptım?

SELÂNİKLİ AHMED BEY / ACEMKÜRDÎ / DEVRİHİNDÎ / ŞARKI

Bir vefâsız yâre düştüm hiç beni yâd etmiyor

Bâdeler güller çemenler gönlümü şâd etmiyor

Her ne yapsam nev-nihâlim gamdan âzâd etmiyor

Bâdeler güller çemenler gönlümü şâd etmiyor

Öyle vefasız bir sevgiliye düştüm ki, beni hiç hatırlamıyor. İçkiler, çiçekler, yemyeşil tabiat bile gönlümü sevindiremiyor. Ne yapsam da o sevgili beni üzüntümden kurtarmıyor. İçkiler, çiçekler, yemyeşil tabiat bile gönlümü sevindiremiyor.

DEDE EFENDİ / KARCIĞAR / AKSAK / KÖÇEKÇE

Bî-vefâ bir çeşm-i bî-dâd / Ne yaman aldattı beni

Ben sînemi nişan diktim / Gamzesiyle vurdu beni

Ben o yâre ne söyledim / Aşkın deryâsın boyladım

Cihar attım şeş oynadım / Yine felek yendi beni

Vefasız bir zalim gözlü, beni ne yaman aldattı. Ben göğsümü nişan tahtası yaptım, o bakışlarıyla beni vurdu.

O sevgiliye ne söyledim ki aşkın denizini boyladım? Beş atıp altı oynadım, ama felek beni yine de yendi.

İLYA / SÂZKÂR / YÜRÜK SEMÂÎ / YÜRÜK SEMÂÎ

Biyâ ki kadd-i tü der bâğ-ı cân nihâl-i menest

Meh-i cemâl-i tü hurşîd-i bî-zevâl-i menest

Be bağ-ı aşk-ı tü ey serv-i kadd men an murgam

Ki kâinat ser-â-ser be zîr-i bâl-i menest

Güfte: İlya

Sevgilim, gel ki senin boyun-posun, can bahçesinde fidanımdır. Güzel yüzünün parlaklığı, benim batmayan güneşimdir. Ey servi boylu, senin aşk bahçende ben öyle bir kuşum ki, kâinat baştanbaşa kanadımın altındadır.

KANUNÎ HACI ÂRİF BEY / KARCIĞAR / AKSAK / ŞARKI

Bir yâreli kuş çırpınıyor sanki telinde

Çıkmakta bu âvâz o garîbin ciğerinden

Ûdun mu hüner yoksa o cânânın elinde

Bir feyiz mi var kim daha mu’ciz hünerinden

Çal sevdiceğim çal güzelim çal meleğim çal

Güfte: Tevfik Fikret

 Telinde sanki yaralı bir kuş çırpınıyor. Bu çığlık sanki o garibin ciğerinden çıkıyor. Hüner udda mı; yoksa o sevgilinin elinde bir feyiz var da hünerinden daha mı harika? Çal sevgilim, çal güzelim, çal meleğim… Çal! 

HÂFIZ POST / RAST / YÜRÜKSEMÂÎ / YÜRÜKSEMÂÎ

Biz âlûde-i sâgar-ı bâdeyiz

Anınçün leb-i yâre dil-dâdeyiz

Aceb derdimiz var sorarsa bizi

Rakîb ile her dem müdârâdayız

Güfte: Veysî

Biz şarap kadehine bulaşmışız. Sevgilinin şarabı hatırlatan dudağına gönül düşürmüşlüğümüz bu yüzdendir. Sevgili bizi sorarsa, tuhaf bir derdimiz var; rakiplere dost gibi görünmeye çalışıyoruz.

DEDE EFENDİ / FERAHFEZÂ /  Y. SEMÂÎ / YÜRÜK SEMÂÎ

Bu gece ben yine bülbülleri hâmûş ettim

Ãh ü feryâd ederek âlemi bî-hûş ettim

Tâk-ı eflâke resîd oldu yine nağme-i âh

Bülbül-âsâ gîce tâ subha kadar cûş ettim

Bu gece ben yine bülbülleri susturdum; zira ahım ve feryadım dünyayı kapladı. Âhımın nağmeleri gökkubbeye yükseldi. Geceden sabaha kadar bülbül gibi coştum

LEM’İ ATLI / UŞŞAK / DÜYEK / ŞARKI

Bu imtidâd-ı cevre kim bahtın şitâbı var

Mihnet-medâr olan feleğe intisâbı var

Eyler nesîm-i lûtfu bize gird-i bâd-ı gam

Bu rûzigâr-ı bî-mededin inkılâbı var

Güfte: Nedîm

Bahtımız, çektiğimiz eziyetin sebebi olan feleğe uyup bu zulmün uzayıp gitmesi için uğraşmak konusunda acele ediyor. Felek, lûtuf dolu tatlı rüzgârları bile, bizim için gam kasırgasına döndürmüştür. Bu amansız rüzgâr, büyük değişikliklere sebep olacak.

K. MEHMED AĞA / ZÂVİL / AKSAK SEMÂÎ / AĞIR SEMÂÎ

Bulunmaz nev-civânsın hem-dem-i ağyârsın hayfâ

Gül-i rengînsin ammâ hem-nişîn-i hârsın hayfâ

Güzelsin bî-bedelsin söz götürmez hüsnün ammâ kim

Pek âhen-dil kat’-ı hûn-rîz çok gaddarsın hayfâ

Bulunmaz bir genç sevgilisin, ama yazık  ki başkalarıyla gönül eğlendiriyorsun. Harika bir gülsün, ama yazık ki dikenlerle birliktesin. Güzelsin, paha biçilmezsin, güzelliğine söyleyecek söz yoktur ama yazık ki katı yüreklisin, kan dökücüsün ve çok gaddarsın.

ZEKÂİ DEDE / HİCAZKÂR / YÜRÜKSEMÂÎ / YÜRÜKSEMÂÎ

Bülbül gibi pür oldu cihân nağmelerimden

Hiç bû-yi vefâ görmedim ol verd-i terimden

Nermeyleyemez seng-i dil-i yâri eğerçi

Hâkister olur çerh-i kemîne şererimden

Dünya, bülbül gibi nağmelerimle doldu; ama yine de o taze güle benzeyen sevgiliden hiç vefa görmedim. Ateşimin kıvılcımları zavallı gökleri bile küle döndürür;  ama sevgilinin taş kalbini yumuşatmaya yetmez.

 

HACI SÂDULLAH AĞA / BAYÂTÎARABÂN / HAFÎF / BESTE

Bülbül-i dil ey gül-i rânâ senindir sen benim

Berk-i gülde bû-yi istiğna senindir sen benim

Halka-i zülfün hevâsı bendeni mecnûn eder

Gönlüm âşüfte kılan sevdâ senindir sen benim

 Ey güzel gül, gönül bülbülü senindir, sen benimsin. Gül yaprağının gülün kokusuna ilgisizliği senin davranışındıır, sen benimsin. Saçlarının kıvrımlarına duyduğu istek, âşıkını delirtir. Gönlümü çılgına çeviren sevda senindir, sen benimsin.
HACI SÂDULLAH AĞA / BAYÂTÎARABÂN / HAFÎF / BESTE
Bülbül-i dil ey gül-i rânâ senindir sen benim Berk-i gülde bû-yi istiğna senindir sen benim Halka-i zülfün hevâsı bendeni mecnûn eder Gönlüm âşüfte kılan sevdâ senindir sen benim  

Ey güzel gül, gönül bülbülü senindir, sen benimsin.

Gül yaprağının gülün kokusuna ilgisizliği senin davranışındıır, sen benimsin. Saçlarının kıvrımlarına duyduğu istek, âşıkını delirtir. Gönlümü çılgına çeviren sevda senindir, sen benimsin.  

HACI ÂRİF BEY / SEGÂH / AKSAK / ŞARKI

Bülbül yetişir bağrımı hûn etti figanın

Zabteyle dehânın

Hançer gibi deldi yüreğim tîr-i zebânın

Te’sîr-i lîsânın

Ben uğramışım zannım odur illet-i aşka

Hiç eyleme şübhe

Bir fâidesi olmadı zîrâ hükemânın

Tedbîr-i devânın

Güfte: İzzet Molla