M-N
MAHMUD CELÂLEDDİN PAŞA

İstanbul’un Vefa semtinde doğdu. Devlet adamı, bestekâr, tarihçi, şair ve hattattır. Osmanlı devletine yüzyıllar boyunca yöneticiler yetiştiren ünlü Çorlulu Ailesi’ndendir. Çok iyi bir öğrenim gördü. Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi. Musikiyi Dellâlzâde İsmail Efendi’den öğrendi. Hukuk ve tarih üzerine bilgin olan Celâleddin Paşa, Mir’ât-ı Hakikat (Gerçeğin Aynası) adlı bir tarih kitabı yazmıştır. Devrin hükümeti demek olan Bâbıâli’nin en kudretli resmi yazışma ve kanun hazırlama üstadı olarak tanınmıştır. Yüksek devlet görevlerinde bulunan bestekârın günümüze ulaşan eserlerinin sayısı yirmi beş kadardır.
MANDOLİ ARTİN
( ? - 1890)Asıl adı Yarutin Havadurin olan Ermeni asıllı bestekâr, yaşadığı dönemde hânende olarak ün yapmıştır. Kuvvetli bir nota bilgisine de sâhip olan Artin Ağa, Hamparsum notası ile altı yüz civârında peşrev ve saz semâisi yazmış ve bu suretle 17.-19.YY. arasındaki bir çok saz eserini unutulmaktan kurtarmıştır. Baba Hamparsum’un defterinden yazılan bu notalar Tanbûrî Aleksan tarafından da kontrol edilmiş ve doğruluğu onaylanmıştır. Bestekârın günümüze bir şarkısı ve kırk beş civârında saz.
MANOL AĞA
( ? - 1902?)Ermeni asıllı hânende ve bestekâr. Hayatı ve yaşadığı yıllar hakkında kesin bilgi bulunmayan bestekârın günümüze sâdece iki şarkısı gelebilmiştir.
MANYASÎZÂDE REFİK BEY

İstanbul’da doğdu. Galatasaray Sultânîsi’nden ve devrin Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Genç yaşında Yeni Osmanlılar Hareketi’ne katıldı. Otuz sekiz yaşında Mülkiye ve Hukuk fakültelerine müderris, yani profesör oldu; fakat o dönemde illegal sayılan İttihad ve Terakki’ye üye olduğu için üniversiteden çıkarıldı. 1908 Meşrutiyeti’nde İstanbul milletvekili seçilerek meclise girdi. Zaptiye Nâzırı, yani Polis ve Jandarma ve Adliye, yani Adalet bakanlıkları yaptı. Türk tarihinin en önemli siyasi hadiselerinden olan ve ‘Yıldız Mahkemesi’ diye bilinen, Abdülaziz’e suikast dâvâsında zanlıların avukatlığını yaparak da tarihe geçti.
MEDENÎ AZİZ EFENDİ

Vaktiyle bir vilâyetimiz olan Hicaz’ın Medine şehrinde doğduğu için Medîneli anlamına gelen “Medenî” lâkabıyla anıldı. On yaşlarında iken, imam olan babası ile Şam’a göçetti. Babasının ölümü üzerine 1856’da geldiği İstanbul’da iyi bir eğitim gördü. Kur’ân’ı ezberleyerek hâfız oldu. Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den musiki öğrendi. Sultan Aziz zamanında sarayın ikinci imamı oldu. Bir müddet Galata Tütün Gümrüğü’nde çalıştı. Albaylığa eş bir sivil rütbe olan Selânik ve Edirne mollalıklarına yükseldi. Bestekârlığından ve hânendeliğinden başka piyano, tanbur, lavta ve ud çalan Aziz Efendi’nin günümüze ulaşan eserleri kırk beş kadardır.
MESUT CEMİL

İstanbul’da doğdu. Babası Tanbûri Cemil Bey’den solfej ve kemençe dersleri alarak müziğe başladı, daha sonra tanbur, lavta keman ve viyolonsel öğrendi. Berlin Müzik Akademisi’nde Hugo Becker ile viyolonsel çalıştı. Darülelhan’da solfej ve müzik nazariyatı dersleri verdi. İstanbul Radyosu’nun 1926 yılında kuruluşundan itibâren spikerlik, icrâcılık, yapımcılık görevlerinde bulundu. 1938 yılında kurulan Ankara Radyosu’nda Türk müziği yayınları şefi, radyo müdürü olarak görev yaptı ve 1950 yılında da Türkiye Radyoları genel müdürlüğüne getirildi. 1951 yılında İstanbul Radyosu müdürlüğüne atandı. 1955-1959 yıllarında Bağdat Güzel Sanatlar Akademisi’nde müzik bölümü başkanı ve tanbur hocası olarak çalıştı. Ankara Radyosu’nda kurduğu ve yönettiği Klâsik Koro’yla Türk müziğinin Batı disiplini içinde icrâsına ve gelişmesine öncülük etmiş büyük bir sanatçıdır. Nihâvend Saz semâisi, Şehnâz sirto ve iki şarkısı günümüze ulaşmıştır.
MUALLİM İSMAİL HAKKI BEY

İstanbul’da doğdu. On üç yaşında Muzıka-yı Hümayun’a, yani Osmanlı sarayının müzik okuluna alınarak eğitildi. Lâtif Ağa’dan Türk Musikisi ve Zâti Arca’dan batı notası öğrendi. Kısa sürede padişah müezzini oldu ve serhânende, yani baş okuyucu olarak saray fasıl heyetini yönetti. Muzıka-yı Hümayun’da yarbay rütbesine kadar yükseldi. Musiki-i Osmanî Mektebi’ni kurdu ve birçok talebe yetiştirdi. İlk konservatuvarımız olan Dârülelhân’da hocalık yaptı. Günümüze, çok çeşitli makamlardan ve formlardan 500’ün üzerinde eseri ulaşmıştır.
MUHLİS SABAHATTİN EZGİ

Adana’da doğdu. Sultan Abdülaziz’in başmâbeyincisi Hurşid Bey’in oğludur. İlk müzik zevkini babasından aldı. İlk ve orta öğrenimini, şimdi Yunanistan’ın sınırları içinde olan Drama’da tamamladıktan sonra İstanbul’a gelerek Galatasay Lisesi’ni bitirdi. Bir İtalyan hocadan piyano ve Batı Müziği öğrendi. Operetler ve orkestra eserleri besteledi. Özellikle operet bestekârı olarak büyük ün kazandı. Ayşe opereti, eserlerinin arasında en ünlü olanıdır. Bestekâr Neveser Kökdeş’in ağabeyi olan bestekârımızın günümüze altmış civarında eseri gelmiştir.
MÛSÂ SÜREYYÂ BEY

Üsküdar’da doğdu. Bestekâr Giriftzen Âsım Bey’in oğludur. Üsküdar Rüşdiyesi’nde ve Üsküdar İdadisi’nde okudu. Babasından musiki ve girift öğrendikten sonra yirmi altı yaşında iken devrin hükümeti tarafından gönderildiği Berlin’de, Prusya Kraliyet Akademisi’nde Batı Müziği öğrendi. 1915’te yurda dönerek gelecek yıllarda İstanbul Belediye Konservatuvarı adını alan Dârülelhan’a müdür oldu. Çeşitli okullarda hocalık yaptı. Piyano, girift, ud gibi sazları çalan bestekârın, günümüze 20 kadar eseri gelebilmiştir.
MUSULLU ÂMÂ HÂFIZ OSMAN EFENDİ

O devirlerde bir vilâyetimiz olan Musul’da doğdu. İmparatorluğumuzun Arap teb’asındandır. Bir yaşındayken üvey annesi tarafından gözleri kör edildi. Hâfız oldu. Zekâi Dede, Bolâhenk Nuri Bey ve Hüseyin Fahreddin Dede gibi devrin büyük üstadlarından musiki öğrendi. Geniş müzik bilgisi, sesinin güzelliği, kanun çalışı, parlak zekâsı, bestekârlık kudreti ve anadili Arapça’dan daha fasih olan Türkçesi ile çok kısa zamanda şöhret kazanarak devrin üstadları arasına girdi. Devrinin Kur’an ve Mevlid okuyucuları arasında en çok aranan isimdi. Mevlevîhanesi’ne şeyh olduğu ve o dönemde bir vilâyetimiz olan Bağdad’da ölen bestekârımızın, günümüze yirmi civarında eseri gelebilmiştir.
MUSTAFA NÂFİZ IRMAK (ÇAMLITEPE)

İstanbul’da doğdu. Zaptiye Nezâreti mümeyyizlerinden Hüseyin Bey’in oğludur. Ortaköy imamı Hâfız Aziz Efendi’den ilâhî ve tevşîh, Eyyûbî Ali Rıza Bey’den usûl dersleri aldı. “Viranbağ” isimli kitapta topladığı şiirlerinin hemen hepsi ünlü bestekârlar tarafından bestelendi. Uzun yıllar İstanbul Radyosu’nda görev yapan sanatçının günümüze şarkı formunda otuz sekiz eseri gelebilmiştir.
MÜNİR NUREDDİN SELÇUK

İstanbul’da doğdu. Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi’nde ve Kadıköy Sultânîsi’nde okudu. Dârülfeyz-i Musiki Cemiyeti’ne devam etti. Edhem Nuri Bey, Ahmed Irsoy, Ali Rifat Çağatay ve Bestenigâr Ziya Bey’in öğrencisi oldu. İleriki yıllarda İstanbul Konservatuvarı adını alan Dârülelhan’a sınavla girdi. Şark Musiki Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. Osmanlı döneminde Muzıka-yı Hümâyun, Cumhuriyet döneminde Riyâset-i Cumhur İncesaz Heyeti adlarını taşıyan kurumda hânende olarak çalıştı. 1926’dan itibaren doldurduğu plaklarla Türk Musikisi’nin ülke çapında yayılmasını sağladı. 1927’de Paris Konservatuvarı’nda öğrenim gördü. Türk Musikisi tarihinde ilk solo konseri veren ses sanatçısıydı. Geleneksel okuyuş üslûbuyla kendi anlayışını, olağanüstü hacim ve lezzetteki sesiyle birleştirerek soylu bir icra tekniği geliştirdi. Gazel tarzına da farklı bir açılım kazandırdı. 1953’de Nevzad Atlığ’ın istifasıyla boşalan Konservatuvar İcra Heyeti şefliğine getirildi. İmza attığı 150’den fazla eserle İstanbul’la özdeşleşti. Eski tarz meşkten Fransa’daki Batı Müziği eğitimine; Muzıka-yı Hümâyûn’dan Riyâset-i Cumhur İncesaz Heyeti’ne; Dârülelhân’dan Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’na; Fransız Tiyatrosu’ndaki ilk solo konserinden Saray ve Şan Sinemalarındaki konserlerine ve taşplaklarından TV ekranlarına kadar, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bir kültür köprüsüydü. Adı, Türk Musikisi’nde “milât” olarak değerlendirilen büyük musikişinaslardandı.
NÂ’LİZÂDE ALİ DEDE
( ? - 1735)Mevlevi olan ve Pâdişâh III. Mahmûd’un musâhipliğini yaptığı bilinen bestekârın hayâtı hakkında maâlesef fazla bilgimiz yoktur. Bâzı mecmualarda adına” Nâilçe-zâde” veyâ “ Na’l-çe” şeklinde de rastlanmaktadır. Elimizde bir Beste, bir de Yürük Semâî formunda iki eseri mevcuttur.
NÂYÎ OSMAN DEDE
(1652 ? – 1730)İstanbul’un Vefâ semtinde doğdu. Küçük yaştan itibâren; Arapça, Farsça, musiki, edebiyat ve tasavvufun yanında sülüs ve nesih yazılarını öğrendi. Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Gavsi Dede’ye mürîd oldu. Daha sonra da şeyhine damat ve dergâha neyzenbaşı oldu. Şeyhinin ölümü üzerine Konya Çelebisi tarafından Galata Mevlevîhânesi Şeyhliğine getirilerek burada Mesnevi okutmaya başladı. Hattat, şâir, bestekâr ve ney virtüözü olan, zamanında ve hâlen “Kutb-i Nâyî” ünvânıyla anılan Osman Dede’nin en önemli eserlerinden biri, Segâh makamıyla başlayıp otuz makam geçkisinden sonra Isfahan makamıyla biten “Mîrâciyye”sidir. Günümüze kırk civârında eseri ulaşmıştır.
NÂYÎ SAÎD DEDE
(1803 ?- Eylül 1853)İstanbul’da doğdu. Beşiktaş Mevlevihanesi Şeyh’i Trablus’lu Mahmud Dede Efendi’nin oğludur. Babasının vefâtı üzerine şeyhliğe getirilen Mehmed Kadri Dede tarafından yetiştirildi. Ney virtüozu olarak uzun müddet mevlevîhânenin neyzenbaşılığını yaptı. 1851’de Kadri Dede’nin vefâtından sonra şeyh olan Saîd Dede, oğlu Neyzen Yusuf Paşa ve kardeşleri Neyzen Sâlih Dede ve Neyzen Sâlim Bey’i yetiştirmiştir. Bahâriye Mevlevihânesi hazîresinde medfûndur. Zamanımıza iki saz eseri gelebilmiştir.
NASÎBİN MEHMET BEY

İstanbul’un Kanlıca semtinde doğdu. Plâklara sesi kaydedilen ilk Türk kadını olarak bilinen ablası ünlü hânende Nasîb Hanım’ın yanında fasıllara katıldığı ve fasıl repertuvarını ondan öğrendiği için “Nasîb’in” lâkabıyla anıldı. Soyadı Kanunu çıkınca “Yürü” soyadını alan bestekârımız, kendi kendine ud öğrendi. Âmâ Ali Efendi, Udî Arşak, Kemençeci Vasilaki ve Kemanî Tatyos gibi usta fasıl sâzendeleri ile çalıştı. Bir ara Gümrük Muhafaza Kalemi’nde memurluk yaptı. Bestekârlığa yirmi dört yaşında başlayan Nasîb’in Mehmed Efendi’nin beş yüzden fazla eseri günümüze ulaşmıştır.
NEYZEN YUSUF PAŞA

İstanbul’da, Beşiktaş Mevlevihânesi’nde doğdu. Aynı mekânda büyüdü ve babası Ney virtüözü Said Dede’den meşkederek yirmi yaşından önce bu dergahta çile çıkarıp Dede oldu. Dedesi Şeyh Mahmud Dede, amcası Sâlih Dede’dir. On dokuz yaşında neyzen olarak Muzıkâ-yı Hümâyun’a girdi. I. Abdülmecid zamanında mâbeyinci ve musâhib, Abdülaziz Han zamanında da mîrlivâ (tümgeneral) oldu. Öğrencileri arasında Abdülaziz Han, Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede, Üsküdar Neyzenbaşısı Osman Dede gibi değerli şahsiyetler bulunan bestekârın günümüze yirmi altısı saz eseri olmak üzere elli civarında eseri ulaşmıştır.
NEVRES PAŞA

İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde doğdu. Üstün yeteneği ve zekâsı ile henüz on bir yaşına iken Enderûn-ı Hümâyûn’a alındı. Pâdişâh II. Mahmûd’un ikinci oğlu şehzâde Abdülazîz ile birlikte tahsil gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. Dâmadı olduğu Kemânî Rıza Efendi’den musiki ve keman öğrendi. Çatalca Kaimmakamlığı, Rumeli Beylerbeyiliği, Başmâbeyincilik gibi önemli devlet görevlerinden sonra Mâliye Nâzırı oldu. Mektuplara pul yapıştırma mecbûriyeti getirerek Türk pulculuğunu başlattı. Siroz tedâvisi için gittiği Viyana’da öldü. Kanlıca iskelesi mescîdine defn edildi. Ölümüne düşürülen ebced târihli şiirin yazılı olduğu mezar taşı Süleymâniye’deki Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ndedir. Zamanımıza üç eseri gelebilmiştir.
NEYZEN EMİN DEDE

Neyzen, bestekâr ve hattat. Vefâ İdâdisi’nden mezun oldu. İki yıl Hukuk Fakültesi ile Süleymaniye Medresesi’nde öğrenim gördü. Neyzen Aziz Dede’den ney öğrendi ve Galata Mevlevîhanesi neyzenleri arasına katıldı. Hakkı Dededen (ö. 1918) meşkederek neyini ilerletti. Aziz Dede’nin vefatından sonra Hüseyin Fahreddin Dede’ye devam etti. Rauf Yekta Bey’den Hamparsum; Şevket Gavsî Bey’den batı notaları ve nazariyat; Galata kudümzenbaşısı Raif Dede’den âyinler; Hopcuzâde Ahmed Efendi ile Hopcuzâde Şeyh Rıza Efendiden Miraciye ve ilâhiler; Hâfız Haşim Efendi ile Ahmed Irsoy’dan birer âyin öğrendi. Lâdinî musikiyi Hâfız İshak Efendizâde Sâdık Bey’den ve Bolâhenk Nuri Bey’den meşketti. Galata Mevlevihanesi neyzenbaşısı oldu ve dergâhların kapatıldığı 1925’e kadar bu görevde kaldı. 1934’te çıkan Soyadı Kanunu’nda ‘Yazıcı’ soyadını seçti. Bir süre, ilk konservatuvarımız olan Dârülelhan’da ney öğretti. Başlıca öğrencileri Halil Dikmen, Halil Can, Süleyman Erguner, Dr. Emin Kılıçkale ve Hakkı Süha Gezgin’dir. Musikimizin klasik formlarına ve geleneğe bağlı kalmış ve değişik formlarda birçok eser bestelemiştir.
NEYZEN SÂLİH DEDE
(1823 - 1888)İstanbul’da doğdu. Mevlevîlik’te Çile adı verilen eğitim aşamalarını tamamladı ve Dede ünvânını kazandı. Padişahın müzik kurumu olan Muzıka-yı Hümâyun’da neyzen olarak çalıştı ve sivil yarbay anlamına gelen kaymakam rütbesiyle emekli oldu. Resmi bir kurumda çalıştığı için Dede’lik ünvânına rağmen şeyh olamadı. Sırasıyla Beşiktaş, Maçka, Bahariye ve Kasımpaşa mevlevîhanelerinin neyzenbaşılığını yaptı. Sazını, ney üstâdı olan ağabeyi Said Dede’den öğrenmiş, Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede gibi bir ney üstâdını yetiştirmişti. Güldeste makamını terkib eden Salih Dede’nin, üçü şarkı, diğerleri peşrev ve saz semâîsi olmak üzere yirmi sekiz eseri elimizdedir.
NİKOĞOS AĞA
(1836 – 1885)Haliç kıyısındaki Hasköy’de doğdu. Dede Efendi, Dellâlzade İsmail Efendi ve Kapriyel Eranyan gibi üstadlardan musiki; Ahmed Vefik Paşa’dan edebiyat öğrendi. Sultan Mecid devrinin sonlarında, Osmanlı Sarayı’nın yüksek eğitim kurumu olan Enderûn’a girdi. Tanbur da çalan bestekâr 1879’da Kumkapı Meryem Ana Kilisesi’nin başmugannisi, yani baş okuyucusu oldu. Kilisede önemli görevi olan bir Hıristiyan olmasına rağmen, mevlevîhanelere devam eder, mukabelelerde sikke takıp âyin okurdu. İki yüzden fazla eserinden günümüze altmış kadarı gelebilmiştir.
NÛMAN AĞA

İstanbul’da doğdu. Osmanlı sarayının yüksek eğitim kurumu olan Enderûn’da yetiştirildi ve aynı kurumda tanbur hocası olup çavuş pâyesini aldı. Üçüncü Selim ve 1816’da musâhibi, yani yakın dost halkasına dahil olduğu İkinci Mahmud dönemlerinde bestekâr olarak büyük şöhret kazandı. Oğlu Tanburî Zeki Mehmed Ağa, torunu ise Tanburî Büyük Osman Bey’dir. Günümüze seksen kadar eseri ulaşmıştır.
NURİ HALİL POYRAZ

Kastamonu’ya bağlı İnebolu’da doğdu. Dokuz yaşında İstanbul’a geldi. Güzel sesinden dolayı Enderûn-u Hümâyun’a, yani padişaha bağlı bir okul kimliği olan kuruma alınarak eğitildi. Hânende, yani ses sanatçılığında yükseldiği binbaşılık rütbesineyken Saray Fasıl Heyeti’nden ayrıldı. Ankara ve İstanbul radyolarında çeşitli görevlerde bulundu. Ölümünden önceki son görevleri Kadınlar Korosu şefliği ve Konservatuvar Tasnif Heyeti üyeliği idi. Elimizde elli beş civarında eseri vardır.