O-S
OSMAN NİHAT AKIN

İstanbul’da doğdu. Nihat bey’le Ahmet Rasim Bey’in kızı Râsime Hanım’ın oğludur. Sadri Bey’den piyano dersleri aldı. Dedesi Ahmet Rasim Bey’in meclislerine katıldı. Leon Hanciyan’dan mûsiki öğrendi. İktisat Fakütesini bitirdi.Yüksek Denizcilik Okulu’nda öğretmenlik yaptı. Elimizde otuz yedi eseri vardır.
ÖMER ALTUĞ

Sivas’ta doğdu. İlk öğreniminden sonra Sivas Sultânisini bitirdi. Bir süre medrese eğitimi aldı. Kendi kendine Tanbûr öğrendi.1938 yılında Ankara Radyosu’na girdi ve bu kurumda sanatını ilerletme imkânı buldu. Sessiz ve içe dönük bir tabiata sahip olan sanatçının elimizde on kadar şarkısı ve üç saz semâisi mevcuttur.
RAHMİ BEY

İstanbul’da doğdu. Dönemin Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden, yani Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne’den mezun oldu. Çeşitli devlet görevlerinde, bugün korgeneralliğe eşit bir sivil rütbe olan ûlâlığa kadar yükseldi. Sonraki yıllarda İstanbul Belediye Konservatuvarı adını alan Dârülelhan’ın müdürlüğünde bulundu. Musikiyi Medenî Aziz Efendi’den öğrendi. Ney ve nısfiye sazlarını çalar, güzel bir sesle okurdu. Şiirle de uğraşmış, birçok şarkısının güftesini kendisi yazmıştır. Şarkıları, üstün bestekârlık seviyesinin ürünleri olarak değerlendirilmiştir. Biri tekbir formunda, geri kalanı şarkı olmak üzere kırk kadar eseri bulunmaktadır.
RÂKIM ELKUTLU

İzmir’de doğdu. Devrin lisesi olan İzmir İdâdîsi’ni bitirdi. Zağralı Müderris İsmâil Efendi’den dinî ilimler, amcası Şeyh Nayî Emin Dede Efendi’den musiki öğrendi. 1892’de yirmi yaşında, babasının ölümüyle boşalan Hisar Camii imam-hatipliğine tayin edildi. Tanburî Ali Efendi, Santo Şikari ve Aziz Dede’den yararlandı. Yirmi iki yaşında bestekârlığa başladı. Son yıllarında İzmir Türk Musikisi Cemiyeti’nin başkanı olan bestekârın elimizde 120 kadar eseri vardır.
RAUF YEKTÂ

İstanbul’un Aksaray semtinde doğdu. Babası Ahmed Ârif Bey, Annesi Nevşehirli Damat İbrahim Paşa torunlarından İkbâl Hanımdır. Sîmkeşhâne ilkokulunu, Mahmudiye Rüşdiyyesini ve Lisan Mektebini bitirdi. Çok iyi Fransızca, Farsça ve Arapça öğrendi. Genç yaşta Divân-ı Hümâyun kalemine kâtip olarak girdi. Adı “Mehmed Rauf” iken divânî yazıdan icâzet aldığı hat hocası Hattat Nasûhi Efendi kendisine “Yektâ” mahlâsını verdi. Dar’ül Elhan kurulunca buraya “Türk Mûsikisi Nazariyatı ve Tarihi” hocası oldu. 1926 yılından vefâtına kadar da İstanbul Belediyesi Konservatuvarı Tarihi Türk Mûsikisi Eserlerini Tesbit ve Tasnif Heyeti’nin başkanlığını yaptı. Zekâi Dede, Bolahenk Nuri Bey, Salih Zeki Bey’’den mûsiki ve mûsiki ilmi öğrendi. Çok eski müzikoloji kitapları üzerinde çalışarak Türk mûsikisinin ilmini kuran ilk bilgindir. Başta; Esâtiz-i Elhân, Türk Mûsikisi Nazariyatı, 180 Klasik eser notası olmak üzere çok sayıda yazılı eserler vermiş olan büyük âlim tifodan vefat etmiş ve günümüze elli civarında eseri gelebilmiştir.
REFİK FERSAN

İstanbul’da doğdu. On iki yaşında Tanburî Cemil Bey’den tanbur öğrenmeye başladı. Leon Hancıyan’dan meşk etti. O devirlerde adı Galatasaray Sultânîsi olan Galatasaray Lisesi’nden mezun oldu. Sonraki yılarda adı İstanbul Belediye Konservatuvarı olan Dârülelhân’a tanbur hocası olarak atandı. 1923’de Cumhuriyet ilân edilince, Atatürk’ün isteğiyle ve yüzbaşı rütbesiyle Riyâset-i Cumhur İncesaz Heyeti’ne, yani Cumhurbaşkanlığı Türk Musikisi Topluluğu’na şef oldu. Şam Konservatuvarı’nda Türk Musikisi öğretti. Ankara Radyosu’nda, İstanbul Radyosu’nda ve İstanbul Konservatuvarı İcra Heyeti’nde çalıştı. 1950’den itibaren Konservatuvar Tasnif ve Tedkik Heyeti’nde üyelik ve başkanlık yaptı. Birçok formda bestelediği 400’den fazla eseri elimizde bulunan Fersan, hem sazeserleriyle, hem de sözlü eserleriyle musikimizde son dönemin en önde gelen bestekârlarındandı.
REFİK TALÂT ALPMAN
(1894-1947)İstanbul’da doğdu. Rauf Yektâ, Subhi Ezgi, Kanunî Hacı Ârif Bey ve Udî Nevres Bey’in öğrencisi oldu. Devrinin büyük bir ud üstadı idi. Özellikle saz eserleri ile ünlenen ve “Bebekli Udî” lâkabıyla da anılan Refik Talât Bey’in elimize ulaşan eserleri, beşi şarkı, dokuzu saz eseri olmak üzere on dört tanedir.
REŞAT AYSU

Tekirdağ’da doğdu. Tekirdağ Belediye Bandosu şefi olan babasını ve annesini beş-altı yaşlarında iken peşpeşe kaybetti. Birinci Dünya Savaşı sırasında, kalan aile fertleriyle İstanbul’a göç ederek öğrenim gördüğü Darüşşafâka Lisesi’nde kendikendine keman ve nota öğrendikten sonra, okulun musiki öğretmeni Zekâi Dede’nin oğlu Ahmed Irsoy’dan klâsik fasılları meşketti. Batılı keman virtüozlarının plaklarını dinleyerek ve çeşitli metodlardan yararlanarak Batı Müziği öğrendi ve tekniğini geliştirdi. 1936’da Ankara Ziraat Fakültesi’nden Entomolog, yani böcek bilimi uzmanı olarak mezun oldu. 1945’te Râkım Elkutlu ile İzmir Musiki Cemiyeti’ni kurdu ve nota bilmeyen Elkutlu’nun birçok eserini notaya aldı. 1947’de Madam Amati yönetimindeki İzmir Şehir Orkestrası’nda ikinci ve birinci keman olarak çaldı. 1958’de Ege Üniversitesi’nde bir Türk Müziği Korosu kurdu. 1988’den itibaren aynı üniversiteye bağlı Devlet Konservatuvarı’nda hocalık yaptı. Yalvaç, Soner ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde rektör yardımcılığı da yapan Prof. Emre Aysu’nun babasıdır. Özellikle sazeserleriyle, Türk Musikisi tarihinin en dikkate değer bestekârlarından ve dönemeç noktalarındandır. Repertuvarımızda üç yüzü aşkın eseri bulunmaktadır.
RİFAT BEY

İstanbul’da doğdu. Babası Tanburî Keçi Ârif Mehmed Ağa, annesi Dede Efendi’nin büyük kızı Hatice Hanım’dır. Genç yaşta Enderûn’da, yani Osmanlı sarayının eğitim merkezinde öğrenim gördü. Padişahın yakın çevresindeki görevliler anlamına gelen musâhipler arasına seçildi. Sarayın başmüezzini; Enderûn’un üstad musiki hocası; Fasl-ı Hümâyun adı verilen, padişahın fasıl topluluğunun ser-hânendesi oldu. Saraydaki musiki merkezinin Türk Musikisi bölümünün müdürlüğünü yaptı. Mevlevî olan Rifat Bey çok güzel bir sese sahipti. Muhayyerkürdî makamını ilk defa kullanan bestekârdı. İki yüz seksen kadar eseri günümüze ulaşmıştır.
SADEDDİN AREL

Musiki bilgini ve bestekâr. İstanbul’un Vefa semtinde doğdu. Şekerci Cemil Bey’den ve Edgar Manas’tan Türk ve Batı musikilerini öğrendi. Rauf Yektâ, Subhi Ezgi ve Ord. Prof.. Salih Murat Uzdilek ile sürdürdüğü çalışmalar sonunda, bugün geçerli olan Türk Musikisi teorik sistemini kurdu. Çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Türk Musikisi’nin hemen her makamından ve her beste şeklinden bıraktığı eser sayısı 700’ün üzerindedir.
SADEDDİN KAYNAK

İstanbul’da doğdu. Mercan İdadisi’nin ardından İlahiyat Fakültesi’nde başladığı ve I. Dünya Savaşı’na katıldığı için ara verdiği yüksek öğrenimini, savaştan sonra tamamladı. İlk musiki derslerini Hâfız Melek ve Hâfız Şeyh Cemal efendilerden aldı. Kâzım Uz ve Neyzen Emin Dede’nin öğrencisi oldu. Sultanselim ve Sultanahmet camilerinin imamlığını yaptığı sıralarda yaptığı dini ve lâdini plaklarla şöhret sahibi oldu. 1926’dan itibaren bestekârlığıyla da ün kazandı. Yaptığı sinema ve revü müzikleriyle uluslararası çapta ilgi gördü. Eserleri, Münir N. Selçuk, Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses ve Müzeyyen Senar gibi önde gelen ses sanatçıları tarafından plaklar, radyo mikrofonları ve sahneler aracılığıyla okundu ve halkın en çok tuttuğu bestekâr haline geldi. 35 yıl kadar süren bestecilik hayatında imza attığı yüzlerce eserin kesin sayısı hiçbir zaman tespit edilemedi. Kendisinden başkasına benzemeyen bir bestekârlık anlayışının ürünü olan eserleriyle, sadece kendi dönemine damga vurmakla kalmadı. Dede ve Ârif Bey örneklerinde olduğu gibi, sonraki kuşakları etkiledi.
SÂDİ IŞILAY

İstanbul’un Lâleli semtinde doğdu. Babasından keman öğrendi. Bestenigâr Ziyâ Bey’den fasıllar meşketti. Ayrıca ud da çalan sanatçı keman , ud ve sesiyle plaklar doldurdu. Milli Mücadele’ye jandarma olarak katıldı. Fransa, Hindistan, İran, Mısır, Kıbrıs, Suriye ve Irak gibi ülkelerde konserler verdi ve plaklar doldurdu. Konservatuvar İcra Heyeti’nde çalıştı. İstanbul Radyosu Repertuvar Kurulu üyeliğinde bulundu. Bir çok evlilik yapan bestekârın eşleri arasında Denizkızı Eftalya ve Mualla Gökçay’da vardır. Günümüze otuz yedi eseri gelebilmiştir.
SANTURÎ ETHEM BEY

İstanbul’un Beyazıt semtinde doğdu. Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra müzik kabiliyeti keşfedilerek on üç yaşlarında, Osmanlı Sarayı’nın eğitim merkezi olan Enderun’a alındı. Çeşitli hocalardan Türk ve Batı müzikleri, keman ve en son olarak da santur öğrendi. Uzun yıllar Kasımpaşa Mevlevîhanesi’nde santur çaldı. Osmanlı hânedânı mensuplarının konaklarına devam ederek itibar gördü ve santur dersleri verdi. Yıllarca biriktirdiği nota ve kitap koleksiyonu bir sel baskınında yokoldu. Elli sekiz yaşında geçirdiği felce rağmen, kuvvetli hâfızası sayesinde, selde kaybettiği nota koleksiyonunu yeniden kaleme aldı. Mangaldan yatağına sıçrayan bir kıvılcım sonucunda yanarak vefât eden bu santur üstâdının elimizde yirmi kadar eseri mevcuttur.
SEDAT ÖZTOPRAK

Konya’da doğdu. Sivas hukuk mahkemesi reisi İbradı’lı Hüseyin Şâkir Bey’in oğludur. İlk müzik terbiyesini ve derslerini Konya Mevlevîhânesi’ndeki bir Mevlevî şeyhinden aldı. Daha sonraları kendi kendini yetiştirdi ve İstanbul’a yerleşerek Dar’ül Elhan’da ud dersleri verdi. Bu kurumun yaptığı bir çok ses kaydına udu ile katıldı. Ud sazına olan ileri derecedeki hâkimiyeti ile tanınan bestekârın; Peşrev, Saz Semâisi, Marş, Longa, Oyun Havası, Sirto ve Zeybek gibi saz eserlerinin yanında çok zarif şarkıları da vardır. Günümüze bu eserlerin yüz kadarı gelebilmiştir.
SELÂHATTİN PINAR

Üsküdar’ın Altûnîzâde semtinde doğdu. İsmet Efendi ile Sâdık Efendi’nin oğludur. Kadı olan babasının görevleri dolayısyla Çal, Serez ve Edirne’de öğrenim gördükten sonra 1911 yılında âilece geldikleri İstanbul’da, İtalyan Mektebi’ne devam etti. Ud çalan annesinden ve sesi güzel olan babasından ilk müzik zevkini alan Pınar, bu yıllarda öğrenimini ihmâl ederek uda ve ciddi biçimde müziğe ilgi duymaya başlayınca Yüksek Ticâret Mektebi müderrisi olan babasının şiddetli engeline mâruz kaldı. Esâsen müziği çok seven anne ve babası çocuklarına engel olamadılar ve 1920 yılında Dâr’ül-feyz-i Mûsiki’nin (sonradan Üsküdar Mûsiki Cemiyeti) kurucuları arasında yer alan Pınar, bir müddet de Dâr’üt-tâlim-i Mûsiki’ye devam etti. Bestenigâr Ziyâ Bey, Kaşıyarık Hüsâmeddin Bey, Ûdî Sâmi Bey, Kâzım Uz ve Ali Rif’at Çağatay’dan dersler alan bestekâr, 1919 yılında bestelediği ilk şarkısı ve aynı yıl çalmaya başladığı Tanbûr sazı ile ünlendi. Şahsına münhasır bir okuyuş tavrı ve bestelediği şarkılarıyla her kesimin takdirini toplayan san’atkârın günümüze yüze yakın eseri ulaşmıştır.
SELÂNİKLİ AHMED BEY

Selânik’te doğdu. Berber çıraklığı yaparak hayata atıldı. Önceleri güzel sesiyle ve sonra da udu ile şöhret yaptı. Bir müddet Selânik Mevlevîhanesi’ne devam etti ve bir fasıl heyeti kurdu. 1909’da Hareket Ordusu ile İstanbul’a geldi. İstanbul müzik piyasasında şöhretli bir udî ve bestekâr olarak yıllarca çalıştı. Ünlü tiyatro ve sinema sanatçısı Aziz Basmacı’nın amcasıdır. Eserlerine ait notalar, ölümünden sonra ailesi tarafından İstanbul Konservatuvarı’na verildi. Fasıl musikimizin, özellikle de Ağır Aksak şarkıların ölümsüz bestekârıdır. Kürdîlihicâzkâr makamına olan sevgisinden dolayı “Kürdîli Ahmed Bey” diye anılırdı.
SERVET YESÂRÎ BEY

İstanbul’da doğdu. Hattat ve bestekâr Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin torunudur. Galatasaray Lisesi’nden sonra devrin Hukuk Fakültesi olan Mekteb-i Hukûk-ı Şâhâne’den mezun oldu. O dönemlerde vilâyetimiz olan ve şimdi Suriye sınırları içinde olan Şam savcı yardımcılığı ile göreve başladı. Selânik’te avukatlık yaptığı yıllarda İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girerek partinin önde gelenleri arasında yer aldı. Bir ara, şimdi Yunanistan sınırları içinde olan Limni’nin ağır ceza reisi oldu. Uzun yıllar Beyoğlu Üçüncü Noterliği’ni yaptı. Elimizde sadece iki eseri bulunmaktadır.
SEYYİD NUH
( ?– 1714)Diyarbakır’da doğdu. Dördüncü Mehmed devrinde, yani 1648-1687 arasında şöhret kazandı. Osmanlı sarayının yüksek sanat ve bilim merkezi olan Enderûn-ı Hümâyûn’da serhânende, yani baş okuyucu oldu. Emekliliğinden sonra yerleştiği memleketi Diyarbakır’da öldü. Eski kaynaklarda güfteleri kayıtlı olan yüzden fazla eserinden günümüze ancak 15 kadarı ulaşabilen bestekârın Şehnaz Beste’si, Türk Musikisi klasiklerinin şâheserlerindendir.
SUBHİ EZGİ

İstanbul’da doğdu. Kanuni Hacı Ârif Bey, Medenî Aziz Efendi, Rauf Yekta, Hüseyin Fahreddin Dede ve Zekâi Dede’den Türk Musikisi öğrendi. Yirmi üç yaşında devrin tıp fakültesini bitirdi ve hekim olarak Bingazi (Tunus), Ankara, İzmir ve Beykoz’da hekim olarak görev yaptı. Müzikolojiye yönelerek Rauf Yekta ve Sâdeddin Arel ile beraber Türk Musikisi’nin teorik sistemini kurdu. Yazıp yayınladığı eserler, müzikolojik kaynaklarımızın başlıcalarındandır. Günümüze 165 kadar eseri ulaşmıştır.
SUBHİ ZİYÂ ÖZBEKKAN

İstanbul’da doğdu. Bestekâr ve devlet adamı Vezir Ziya Paşa’nın oğludur. Çok iyi bir öğrenim gördü. Çeşitli devlet görevlerinde bulundu, bazı dış temsilciliklerimizde ticari danışman olarak çalıştı. Musikiyle içiçe bir aile ortamında yetişti. Kemençeyi, usta kemençeci Vasil’den öğrendi. Leon Hancıyan, Rauf Yektâ, Ali Rifat Çağatay, Udî Nevres, Üsküdarlı Ziyâ Bey, Lavtacı Andon, Tanburî Cemil Bey, Kaşıyarık Hüsameddin Bey ve Kirkor Efendi gibi usta musikişinasların öğrencisi oldu. Bestekârlığa kırk yaşından sonra başladı. Günümüze altmış kadar eseri ulaşmıştır.
SÜLEYMAN ERGUNER

İstanbul’un Sultan Selim mahallesi’nde doğdu. Sultan Selim Câmî’i müezzinlerinden Hâfız Hasan Efendi ile Dürriye Hanım’ın oğludur. Mahalle Câmî’inde müezzinlik yapan , daha sonra hâfız olan ve ortaokulu bitiren Erguner, Hâfız Cemâl Efendi ve Neyzen Emin Yazıcı’dan mûsiki öğrendi, Mevlevîhânelere devâm etti. Tekel müdürü olarak Keskin, Kütahya, Karaman, ve Burdur’da görev yaptı. 1942 yılında İstanbul’a döndüğünde Neyzen Süleyman Erguner olarak tanındı. Günümüze yirmi civârında eseri ulaşmıştır.
SULTAN ABDÜLAZİZ

Otuz ikinci Osmanlı Padişâhı. Batı müziği ve iyi derecede Türk müziği öğrendi. Aynı zamanda ressam olan Sultan Aziz, Piyano ve Lavta öğrendi. Çok iyi derecede üflediği Ney’i Hocası Yusuf Paşa’dan meşketti. Oğulları II. Abdülmecid ve Seyfeddin Efendi de müzisyendirler. Bestekâr Padişâh’ın elimizde biri saz eseri, üçü şarkı olmak üzere dört bestesi vardır.
SULTAN ÜÇÜNCÜ SELİM

Otuz birinci Osmanlı hükümdarı olarak kazanmış olduğu siyâsî kişiliğin yanında, Türk Müziği tarihinde “Üçüncü Selim Dönemi” denilen bir ekolün kurucusu olmasıyla da iz bırakan dehâ sâhibi bir bestekârdır. Mensûb olduğu hânedânın birçok üyesi gibi Mevlevî idi.Galata Mevlevîhânesi’ne devâm ederek Şeyh Galib Dede’den feyz almıştır. Bu dostluğun sonucunda bestelediği Sûz-i Dilârâ Mevlevî ayînî, Türk Müziği’nin şaheserleri arasındadır.“ İlhâmî ” mahlâsıyla yazdığı şiirlerden oluşan bir divanın sahibidir. On altı makam terkîb etmiş ve bunlardan çok sayıda eser vermiştir. Tanbûrî İsak’tan tanbur öğrenmiştir. Ayrıca neyzendir. Döneminde yaşayan Abdülbâkî Nâsır Dede ve Hamparsum Limoncuyan’ı teşvik ederek mûsıki nazariyâtı ve nota konusunda çalışmalar yaptırmış, bu nedenle bir çok eserin kaybolmasını engellemiştir. Çeşitli formlardan yüz sekiz kadar eseri günümüze ulaşmıştır.
SUYOLCUZÂDE SÂLİH EFENDİ

İstanbul’da, Edirnekapısı civarındaki Çukurbostan’da doğdu. Babasını kaybettiği ilkokulda sıralarında sesinin güzelliği ile dikkat çekti ve ilâhiciler arasına seçildi. Henüz dokuz yaşındayken, 1815 yılı Mevlid gecesinde, Topkapı Sarayı’nın Ağalar Camii’ndeki Mevlid törenine davet edildi. Okuduğu ilâhiyle, aralarında Sultan İkinci Mahmud’un da bulunduğu saray erkânının gönüllerini fethetti ve padişah irâdesiyle, sarayın eğitim merkezine alındı. Dede Efendi’nin öğrencisi oldu. Çocuk yaşında, Dellâlzâde İsmail Efendi gibi üstadlarla beraber padişah huzurunda yapılan fasıllarda okuyacak kadar yetişmişti. Yirmi yaşlarında padişahın en yakınındaki görevlerden olan musâhib-i şehriyârîliğe ve sonra saraydaki en yüksek görevlerden olan hünkâr müezzinliğine getirildi. Saraydan ayrıldıktan sonra kaymakamlık yaptı. Günümüze ulaşan eserlerinin sayısı yirmi kadardır.